Hayal İle Gerçek Arasında: Dünyanın benzinli motoru "Türkiye"


Tanımlarüstü manifesto; yazıyoruz. Hakkımızda bilmeniz gereken tek şey bu; yaşıyor ve yaşadıkça bir şeyler yazıyoruz...

19.1.16

Dünyanın benzinli motoru "Türkiye"

"Alıntı
Memleketçe zamanında bir yerlerden çok fena beddua almış olmalıyız arkadaşlar, bizdeki akıl dışı pahalılığın başka türlü bir açıklaması olamaz çünkü. Tamam dünya insanları olarak hepimiz kapitalist sistemin köleleriyiz, iş sahibi de olsak çalışan da olsak bir şekilde hepimiz hayatımızı idame ettirebilmek üzere paraya ve güce hizmet ediyoruz. Ama diğer ülkelerdeki kölelerin durumlarına, alım güçlerine bakınca insan imrenmeden de edemiyor.
İlgi alanım otomobiller olsaydı onlardan örnek verirdim zira an itibariyle telaffuz edilen rakamlara razı olup otomobil almaya niyetlendiğiniz zaman kimsenin size deli gömleği giydirmeyeceği tek yer bizim ülkemiz. Normal satış fiyatı atıyorum 20.000$ olan bir otomobili biz,vergileriyle kar paylarıyla bilmem neleriyle 50.000$’a alıyoruz. Fiyata bindirilen kalemler arasında devletin radyo ve televizyon kurumuna aktarılan pay bile var.
Tezgahın üzerinde bekleyen iyice yoğurulmuş kasap köfte kıvamındaki toplumun bir parçası olmanın cezası bu olsa gerek. Bize zamanında “Üretmeyeceksin, herhangi bir şeye ihtiyacın olursa biz sana satarız” demişler ve olaylar gelişmiş. Yahu bir yandan da adamlara kızamıyorum, eğer ben süper güç olsaydım böyle bir nüfusu, böyle bir pazar potansiyelini ben de aynı şekilde kullanmak isterdim. Yani düşünsenize, karşınızda öyle kompleksli bir toplum var ki kendi lahmacun salonlarına, çay bahçelerine burun kıvırıp sizin onlara dayattığınız Burger King’leri, Starbucks’ları başının üzerinde tutar hale gelmiş. Hatta olayı o kadar abartmış ki kendi markalarına bile yerel isimler koymak yerine, sizin rüzgarınızdan faydalanmak üzere yine sizin dilinizde isimler koyar olmuş. Kendi benliğini bile hiçe sayacak kadar aşığınız olmuş böyle bir muhatap karşısında “Yok gardaş yok biz seni hiç sömürmeyelim sen kendin üret, kendi yağında kavrul” demek baya baya aptallık olurdu.
Gelelim olayın benim kuyruğuma basan tarafına. Böyle bir ortamda teknoloji meraklısı olmak lanetlenmiş olmak gibi bir şey. Hele bir de hammaddeden, üretim maliyetlerinden, marka değerlerinden falan az buçuk anlıyorsanız, sabahtan akşama kadar köpek gibi çalışıp kazandığınız paracıklardan 15 doları, normalde 3 dolar ettiğini bildiğiniz bir ürüne verirken eliniz titriyor, canınız yanıyor. Acısız ve gözü kapalı satın alma eylemleri gerçekleştirdiğiniz günleri özlüyorsunuz. Annenizin yaptığı halis muhlis doğal patates kızartmasını elinizin tersiyle iteleyip “Keşke bizim ülkemizde de Mek Danıls olsa, reklamlardaki zengin insanlar gibi yaşasak, onlar gibi güle eğlene kıtır patatiz kızartmaları yesek” deyip saf saf, sizin kaynaklarınızı kullanarak sizi tüketen dost yüzlü düşmanlara aşık olduğunuz günleri hatırlıyorsunuz.
Neyse, her fırsatta eleştirdiğim sistemin kallavi kölelerinden biri olarak Asus’un bir leptop modelini uzunca süredir takip ediyorum, hatta almakla almamak arasında sürekli gidip geliyorum. Bizim memlekete sadece bir tane firma getirmiş ve üzerine maliye bakanının özel otomobilinin vuruğunu düzelten sanayi esnafının yeğeninin düğün masrafına kadar binlerce kalem bindikten ve ayrıca firma üzerine karını koyduktan sonra fiyatı ebesinin hörekesi gibi şişmiş. Normalde gavuristanda 2.500 TL‘ye tekabül eden bir meblağ karşılığı satılan, bu halde üretildiği fabrikanın giderlerini, işçilerinin maaşlarını ve tüm taşıcıyıların karlarını çıkaran bilgisayar bizde 3.900 TL‘ye satılıyor. Gavuristandaki kapitalizm kölelerinden çok çok daha az kazanan insanlarız ve fakat onlardan kat be kat daha fazla para ödemek durumunda bırakılıyoruz. Öyle de güzel bir sistem kurulmuş ki tutup membağından da sipariş veremiyorsunuz, gümrükte yine aynı kalemler üzerine basılıyor.
Yazık lan bize, valla yazık. Şahsen vergimizi verelim ekonomimizi koruyalım gibi ifadelerin hiçbiri bu duruma farklı bir açıdan bakmama neden olmuyor. Eğer ben bir bilgisayara 1.300 küsür Lira fazla para ödüyorsam, iyimser bir yaklaşımla 700 TL’si satıcı firmanın karı ve masrafı olsun desek, 600 TL’yi direkt devlete ödemiş oluyorum. Fakat ortada bu paranın karşılığı olarak bana dönmesi gereken daha güvenli, daha konforlu, yüksek standartlara sahip bir yaşam imkanı yok. Yani ben o parayı ödemeyen gavurlardan daha yüksek yaşam standartlarına sahip değilim. Dış borç iç borç cari açık falan alayı kafa bulandırıcı şeyler, yıllardır her alışveriş eyleminde KDV’sinden ÖİV’sine kadar envai çeşit vergi ödüyoruz, neyin borcu, neyin açığı olabilir ki bu kadar uzun süre öde öde bitmesin valla aklım almıyor."
    Bu muhteşem tespitli yerinde espirili alıntı yazım üzerine karar verdim ki gereksiz lüks her şeyden bir bir uzaklaşacağım. Bu sisteme isyan eden biri olarak el kol bağlamak yerine yapmam gereken ne varsa yapacağım. Tekstilde ihracat kralı olan bi ülke olmamıza rağmen yabancı markaların mağazalarına girmekten vazgeçeceğim. Neymiş bu marka takıntımız? Uyanma vaktimiz gelmiş ve de geçiyor. Elimizdeki Iphone 6S lere gözümüzdeki raybanlara altımızdaki 2litre arabalara ne gerek var ki? Yani olsalar elbette hoş ama bu paraları yabancı insanlara özellikle hak etmeyen kişilere zar zor kazanmamıza rağmen kuruşu kuruşuna vermeye ne gerek var? Yahu bundan 10 sene önce 3310la haberleşebilen insanlardık. VCD den film izleyen insanlardık ne ara oyun grafiklerimiz televizyonlarımız 4K olcak ulan diyecek kadar yüzsüzleştik? Kimin yazdığını unuttuğum adamın da söylediği gibi. Hayatta ne kadar fazla şeye sahip olduğun değil ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğun önemlidir. 
Sağlıcakla kalın dostlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımızda

Tanımlarüstü manifesto; yazıyoruz. Hakkımızda bilmeniz gereken tek şey bu; yaşıyor ve yaşadıkça bir şeyler yazıyoruz... Yazıyoruz ama yazar değiliz. Belki bir gün olma yolunda iki genciz. Devamı Biz bölümünde.

Popüler Gönderi

Copyright Berkeozkn Last Update : 17/10/2015